Ropörtajlar

Ortadoğu’da büyük satranç

YENİ ASYA GAZETESİ, 25.03.2013



ORTADOĞU ÇOK KAYGAN BİR ZEMİN

“Ortadoğu çok kaygan bir zemindir. Kurtlar sofrası düzeni hep kuruludur” diyen Kürt Enstitüsü eski Başkanı Hasan Kaya, “İktidar ve taht kavgasında kardeş kardeşi affetmeyebiliyor. ‘PKK silâh bırakır mı?’ Bence bekleyip görmek lâzım. Ben çok iyimser değilim. Bana öyle geliyor ki her iki taraf da kendi kamuoylarını hazırlamamışlar veya yanlış bilgilendiriyorlar” dedi.

PKK SORUNUNDA ÖNEMLİ, KÜRT SORUNUNDA DEĞİL

Kaya, şöyle devam etti: “Şu an çözülmeye çalışılan hem Kürt sorunu, hem şiddeti esas alan örgüt sorunu. Bana göre örgütün sorununu çözmek için Öcalan önemli aktörlerden biri veya birinci aktördür. Kürt sorununun çözümü içinse bence tek ve en önemli aktör değildir. Kürt sorununun çözümünün muhatapları seçilmiş BDP milletvekilleri, diğer Kürt partileri ve Kürt aydın şahsiyetlerdir.”
PKK sorununda Öcalan önemli, Kürt sorununda değil

Oslo Görüşmelerinin kamuoyuna sızmasıyla ortaya çıkan Öcalan’la devletin görüşmeleri İmralı görüşmeleriyle bir başka kulvara girdi diyebiliriz. Lâkin Öcalan silâh bırakılması konusunda örgüte çağrıda bulundu. Silâhların susması önemli bir adım, fakat kamuoyunda tartışmalar dinmiyor. Biz de kamuoyunun aklına takılan soruları Kürt Enstitüsü Eski Başkanı Hasan Kaya ile konuştuk. Kaya, PKK sorununda Öcalan’ın bir numaralı muhatap olabileceğini söylerken, Kürtlerin hak sorununda tek önemli aktör olmadığını söylüyor. AKP’nin eleştirildiğini, ancak PKK’nın Kürtler tarafından eleştirilemediğini de ekliyor.


Şu anda içinde bulunduğumuz süreçle ilgili eleştirilere bir bakıma sabotaj gibi bakmak doğru mu?

Eleştiri, öneri ve geliştirici soruları süreci sabote ediyor, maksatlı yapılıyor gibi ucuzca yöntemlerle engellemek, ileride çıkabilecek olası sorunları giriftleştirir, kördüğüm yapar, önünü keser. Otoriter, baskıcı karakterdeki kişi, önder, kurum ve siyasal oluşumlar idare-i maslahat tavırlarla parlak, aykırı, olumlu fikirleri doğmadan, ana rahminde kürtaja tabi tutarlar. Ortadoğu toplumları bu tarz uygulamalardan çok çekti. Velev ki niyetler halis olmasa bile, madem Türkiye’nin en büyük ve en önemli sorununun çözümü için yola çıkılmış, o halde sonsuz sabırla, engin bir hoşgörüyle dinlemek lâzım. Büyük dâvâların adamının üslûbu, kısır, bıktırıcı, dayatmacı, bastırıcı olmamalıdır. Coğrafyamızın filozoflarının, bilgelerinin sorunları çözme yöntem ve davranışları incelenip örnek alınmalıdır.

Öcalan’ın yıllar sonra tekrar aktör olarak ortaya çıkması eleştiriliyor. Siz Öcalan’ın diyaloglarından barışa ulaşılabileceğini düşünüyor musunuz?

Böylesine etraflı, karmaşık ve kangrenleşmiş toplumsal, ekonomik ve siyasal bir bir hadiseyi çözmenin yolu mutlaklaştırılamaz, teke indirgenemez. Tüm yollar, tüm alternatifler ayrı ayrı veya birkaçı birden denenmeye değer.
Uzun bir dönem Öcalan’ı çeşitli hakaret sıfatlarıyla isimlendirip kamuoyunda cani, canavar imajı oluşturduktan sonra, ondan hayırhah bir şahsiyet, bir aziz, evliya ortaya çıkarmaya çalışmak kolay değil. Kamuoyundaki bu algıyı değiştirmek için ilk imaj için harcanan enerji kadar olmasa bile, çok çaba gerekir. Bu, işin zor tarafı. Şu an çözülmeye çalışılan hem Kürt sorunu, hem şiddeti esas alan örgüt sorunu, hem ikisi birdendir. Bana göre örgütün sorununu çözmek için Öcalan önemli aktörlerden biri veya birinci aktördür. Kürt sorununu çözümü içinse bence kendisi dikkate alınabilir, ama tek ve en önemli aktör değildir. Hatta bu çözüm projelerini akamete uğratma riskini barındırır. Benim kanaatime göre Kürt sorununun çözümünün muhatapları seçilmiş BDP milletvekilleri, diğer Kürt partileri ve Kürt aydın şahsiyetlerdir. Hükümet bunları muhatap alıp müzakere yürütseydi daha sağlıklı olurdu. Bu şekilde hem şu an sorunun çözümü önünde engel çıkaran, direnç gösteren odaklara koz verilmemiş olur, hem de özgür koşullarda olan bu muhataplar daha sağlıklı yollar, talepler sunarlar, temsiliyet ve pratik açıdan iş daha isabetli olurdu.

Ergenekon dâvâları sonrası Kürtlerin hak sorununu tartışılmaya başladığı fikrine katılıyor musunuz?

Türkiye’de bir çok kere kamuoyu oluşturulurken toplumsal mühendislik çalışması, komplo kurarak ve belirli bir gayeye matuf olarak oluşturulduğunu biliyoruz. Önemli bir konuyu kamuoyunun dikkatinden kaçırmak için çeşitli hile, cambazlık ve şark kurnazlığı yöntemlerine başvurulduğunu da çok iyi biliyoruz. Kürt sorunu devasa, yakıcı bir sorun. Zaten son otuz yıldır hiç gündemden düşmedi. Hep ön sıralarda yer aldı. Hatta bu sorunu ötelemek için bir çok kez yapay gündemler oluşturuldu. Son bir kaç yıldır Kontrgerilla, Derin Devlet, Ergenekon ve benzeri kuruluşların üzerine gidilince hükümet daha cesur adımlar atmaya başladı elbette. Zaten Türkiye’nin müttefikleri, ABD ve AB sürecin evirilmesi konusunda sık sık hükümetlere telkinde bulunuyorlardı. Eski yapıların ve kurumların değişmesi kaçınılmazdı.

MİT içinde Ergenekoncuların olduğu söyleniyor. Bu kişilerin süreci sabote edebileceğini düşünüyor musunuz?

Bu süreci sabote etmek isteyen bir çok iç ve dış çevreler muhakkak ki vardır. Devletin bir çok kurumunda, bütün siyasal partilerin içinde birileri, -buna Ak Parti ve BDP de dahil- bir çok derin devlet kurumu ve bir çok dış istihbarat örgütü gece gündüz sabote edilmesi için mesai harcamaktadırlar. Elbette çok ince metotlar kullanarak. Ama doğrusu ben MİT içinde kimlerin bu süreci sabote etmek istedikleri bilgisine veya duyumuna sahip değilim.

Bazı yorumcular Derin Devletin ve PKK’nın işbirliği yaparak süreci desteklediği ve hükümeti bir noktada zora sokmak için düğmeye basacakları söyleniyor. Buna katılır mısınız? Hükümet böyle bir senaryoya hazır mıdır?

Sözü geçen sorunun önemi, büyüklüğü nedeniyle üzerinde binlerce senaryo, komplo teorisi, beyin jimnastiği ve düşünce fırtınası faaliyeti, söylenti ve dedikodu üretilmeye uygun. Hükümeti çok zor bir süreç bekliyor. Geriye dönüş imkânsız. Cin şişeden çıktı. Başbakan, bir çok hükümet ve Ak Parti yetkilisi bunun farkında. O yüzden baldıran zehrinden söz edildi. Beklenmeyen ulusal ve uluslar arası bazı güç denge veya dengesizlik, bazı sosyal patlamalar, Allah korusun ülkeyi bir kaosa sürükleyebilir. Herkes aynı gemide. O nedenler ne eleştirinin önü kesilip hamaset edebiyatı yapılmalı, ne de fitne, fesat ve uğursuz roller sahiplenmeli. Herkes hassas, dikkatli ve olumlu olmalıdır.

Sizce PKK silâh bırakır mı? Bırakırsa tekrar silâhı eline alması neye bağlıdır? Çünkü kamuoyu PKK silâh bırakacak, bir daha silâha tevessül etmeyecek gibi bir algı içinde...

Ortadoğu çok kaygan bir zemindir. Kurtlar sofrası düzeni hep kuruludur. Kapitalin dini, imanı, vatanı ve milliyeti yoktur. İktidar ve taht kavgasında kardeş kardeşi affetmeyebiliyor. Ama bir yandan da kutsal kitaplarımız var, tüm dinlerden âlimler, kamunun ortak vicdanı, bilgeler, aydınlar, bilim adamları ve her şeye rağmen bozulmamış güzel insanlar vardır. Savaş ortamında bile, Kerbelâ’da, Humus’ta, Bağdat’ta, Trablusgarp’ta, Diyarbakır veya Yozgat’ta bu kesimler hep olumlu rol oynarlar, çaba harcarlar. Eğer tümden şehirler Sodom ve Gomore olmuyorsa biraz da bu çabaların sayesindedir.
Böylesi bir dünyada, yeryüzünde insan soyu kavgası hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Gelelim PKK silâh bırakır mı meselesine. Bence bekleyip görmek lâzım. Ben çok iyimser değilim. Bana öyle geliyor ki her iki taraf da kendi kamuoylarını hazırlamamışlar veya yanlış bilgilendiriyorlar. Örneğin PKK çevresinden bir çok sempatizan der ki, “Haklar teslim edilmeden silâh bırakılmaz, Öcalan taktik yapıyor vesaire...” Bu kanaatlerin mutlaka bir alt yapısı veya zemini vardır. Sanırım Ak Parti’ye yakın bir çok kişi, “Başbakan, Öcalan ile anlaşmış, bu işi bedavaya getiriyor, ödün verilmeden işi çözülecek...” diyor. Bu da bir Kürt atasözünü anımsatıyor. Mealen şöyledir: “Bu pazarlık dayı yeğen pazarlığına döndü...” Dayı yeğen alış veriş yapmışlar. Dayı içinden, “Nasılsa yeğenimdir ne fiyat söylesem kabul eder.” Yeğen de içinden, “Nasılsa dayımdır bana ucuza sayar.”
Silâhların bırakılması güçlü bir olasılık, ama garanti değil bence. Silâhlar bırakıldıktan sonra tekrar silâha başvurulması sorunuz ise biraz hayalî. İhtimal dışı değil, ama çok çok zor.

Sizce sürecin ilerleyişini durduracak şey nedir?

Şu an dünya çapında, Ortadoğu tahtasında satranç oynanıyor. Milyonlarca tilki, kuyruklarını değdirmeden içiçe manevra yapıyorlar. Petrolun, gazın, suyun ve diğer enerji kaynaklarının kokusu ve gölgesinde oynanıyor bu satranç. Bence henüz bırakalım veziri, şahı istemeyi, daha yeni yeni piyonlar sürülüyor. Herkes süreci kendi lehine dönüştürmeye çalışacak haliyle. Önümüzdeki aylar, yıllar sıcak geçecek, sürpriz olaylar bizi bekliyor. Yeni ittifaklar kurulacak, yeni denklemler oluşturulacak. Türkiye’de yeni siyasal oluşumlara gebe bence. Ama her şey 2015’e endeksli şimdilik.

Belirsiz, muğlak durumlardan söz eder misiniz?

Köy korucuları, PKK mağdurları, Hizbullahçılar ve benzeri grupların durumu net değil. Bunlar ileride nasıl bir tavır takınacaklar, bu gelişmeler de gelecekte bölgenin siyasal seyrini etkileyecek. Şayet silâh bırakılırsa, Suriyeli örgüt üyelerinin ne olacağı aşağı yukarı belli. Zaten Suriye’de Kürtler fiili bir yönetim oluşturmuşlar. Suriyeliler rahatlıkla oradaki yönetimde yer alabilirler. Ama örgüt içindeki İranlı Kürtlerin konumu, durumu ne olacak, nereye gidecekler belli değil.

Türkiye açısından durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sıkıntılı bir konu da şu: Başbakan Erdoğan silâhlı örgüt üyeleri Türkiye dışına çıksın diyor. Aslında sanki ima edilen yer de Irak’taki Kürt Federal Bölgesi. Peki silâhlı gruplar Irak’a gitsin denildiğinde Irak Merkezi Hükümetinin, Maliki’nin tavrı ne olur? Belki o bölge Kürtlerin kontrolünde denebilir ama, resmen orası Irak’ın bir parçası ve Maliki neden silâhlı ve “suçlu” insanları benim egemenlik alanıma yolluyorsun deyip uluslar arası kurumlarda bu argümanı kullanmaz mı? Ya da kullandığı takdirde Türkiye’nin ne gibi zararı olur? Bu da meçhul. PKK’yi ve Öcalan’ı bekleyen en zor şey, hükümetin anadil eğitimi ile ilgili düzenleme yapmaması. Alttan alta Kürtler şunu tartışıyor: Bu kadar insan öldü, bu hak da mı tanınmayacak?

“Toptan bir demokratikleşme paketi Kürtlerin hak sorunun çözümünde etkili olabilirdi” görüşüne katılır mısınız?

Seçim yasası, partiler yasası, baraj sorunu, anayasa çalışmaları ve benzeri bir çok demokratik adımlar atıldıktan sonra bu süreç başlasaydı her şey daha kolay olurdu bence. Şu an ne adım atılsa sanki pazarlık sonucu adım atılıyor der birileri. Bu durum işi zorlaştırıyor.
Hükümet halkı, kamuoyunu iyi hazırlamadan bu işe girişti. Çok kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan idamdan söz ediyordu, BDP’li milletvekillerin dokunulmazlığı tartışılıyordu. Çok keskin bir dönüş oldu. Bu da işin diğer bir zorluğu. “Başbakan çok karizmatik, başbakan çok güçlü veya başbakan çok yaman üstesinden gelir, halkı hemen hazırlar” türünden değerlendirmeler bence abartılı ve gerçeklikle bağdaşmıyor. Beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir.

Kürtlerin hak sorununun sadece temsilcisinin PKK olarak ortaya çıkmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Şu an mecliste, meclisin dışında Hükümetin siyasetini, süreci eleştiren bir çok parti, çevre ve sivil toplum örgütü var. Ama Kürt cenahında PKK’yı eleştiren kimse yok neredeyse. PKK adeta Mussolini ve Hitler dönemi gibi kitle gücünü ilahlaştıran bir tavır içinde. Bireyin gücü ve önemi adeta aşağılanmakta. Böylece yapılan eleştiriler ya sert ve faşizanca yöntem ve üslûplarla bastırılmakta, dikkate ve ciddiye alınmamaktadır. Kürt tarafı tekelci bir şekilde siyaseti yürütüyor. Bence bu sağlıklı bir durum değil. İleride tahribatı çok olacak.
 
H.HÜSEYİN KEMAL
hhke­mal@gma­il.com
 

Yayın Tarihi : 25.03.2013 Kaynak : YENİ ASYA GAZETESİ