Türkçe Makaleler

VADİMİZİN ŞÖVALYESİ
Hayatta iken anlatmak zordur “Bizim Vadi”dekilerden bir aktörü. Lakin sular durgun, rüzgârlar dingin değildir… Fırtınaları boldur, bir mahşerdir hala sürüp gidiyor “Bu vadi”de.
 
“Bizim Vadi” deyimi Yaşar Abi’ye aittir. O kattı lügatimize. Bu deyimle sanırım işimiz çok kolaylaştı. Çünkü bu vadide yer alanlar değişik yaş grupları, sosyal katmanlar, değişik meslek grupları, farklı cinsiyetlerden oluşan çok geniş bir yelpaze. Bu lafı ilk duyduğumda, “Tamam bizim vadiyi anladım… Yurtseverler; Kürtlük için kalem oynatan, söz söyleyen, dövüşen, düşünenlerdir. Ya “Diğer vadi”de kimler oturur?” Tabii zamanla Yaşar Abi “Diğer vadi”nin sakinlerini o kalender kalemi, etine dolgun cümleleriyle tanıttı bize. Kimlerin “aslen Kürt“ olduğunu, hangi soydan geldiğini soyu sopuyla seriverdi gözümüzün önüne. Yani Kürt olup da vadilerinden huruç eyleyenlerin kurduğu vadinin sakinlerini tanış kıldı bize.
 
Yaşar Abi… Bu mahşerin orta yerinde kılıcı yalın, sözü kuşanmış ve hala ön safların mahzun, mağrur ve umudu diri bir neferi. Doğrusuna eğri diyebilecek, yürüyüşüne mesafeli olan muarızı çoktur. Bizim bu vadide nice kinler büyütüldü akar akar durulmaz… Yürekler çığ tutmuş ve sevgi fobileri beyinleri bürümüş. Bu vadinin pazarında bir canlar değildir sadece mezatta arz edilen. İhanet ve kıskançlık tarlası bereketlidir. Kem lafı ekmeye kalksan hınç,
mantar gibi biter bu vadide vesselam.
 
“Bu Vadi”nin makûs talihinin sezgisi güçlü, duyguları nakış nakış işlenmiş, yüreği umuda ve zafere dair gümbür gümbür atan; beyniyle seven, yüreğiyle dokunan, adalet duygusu kirmani hançeri… Yalın ve doğru… Behdinani kuşağıyla sarılı beli, Botani libası içindeki çınarımsı belleği, Soranî gülüşü ve Kirdasi-Hewrami dik başlılığı ile mahşeri vadimizin en önde olanlarımızdan, şövalye nişanesi sahibidir Yaşar Kaya.
 
Yaşar Abi’nin eski zamanlarını aynı kuşaktan sevgili ağabeylerimiz sanırım bu kadar badireden sonra nostaljinin kekremsi tadıyla anılar dünyamızın sofrasına sunacak ve yeni kuşaklar bundan bol bol nasipleneceklerdir. Lakin bu konuda yaramız, sabıkamız çoktur millet olarak. Yaşar Abi’nin de bir çok kez misyon olarak benimsediği “Belleğimizi güçlendirme terapisi” yöntemini çok iyi biliyoruz. Yaşar Abi’nin Memduh Selim Beg’i, Abdurrahim Zapsu’yu, Hilavlar’ı; tanınmış, üretmiş, kişilik ve kimlik sahibi olmuş Kürt ailelerini, onların şu an hayatta olan çocuklarını anlatmasından kendi payıma şunu çıkardım hep:

Biz okşanmaya, övülmeye, gururlanmaya muhtaç bir milletiz. Lakin bohçasında üç beş parça eşyası olan birini kim ciddiye alır.
 
Her millet, içinden büyük şahsiyetlerin çıkmasıyla övünür. Abartıya kaçmayacak bu tür “Terapi”ler yeni nesillerin dinamizmi için olumlu etki yapar. Yeni nesiller, toplum olarak bizim de şahsiyetler yetiştirdiğimizi bilmeliler. Aşağılık kompleksi yer yer üretim, ilerleme ve yarış için tetikleyici olsa bile, eğer bir neslin kendine olan güvenini yitirtecek düzeydeyse, nesil çaptan düşebilir, karamsarlık duygusuyla yaşama iddiasını kaybedebilir. Birçok kez tanık olmuşumdur, Yaşar Abi’nin bu yönlü yazılarından sonra, gençler kendi aralarında, “Aa baksana Bedrettin Dalan da Kürt imiş… Şu işe bak ya Vasfi Çınar da, Emre Gönensey de Bedirxan Bey soyundanlarmış.”
 
Hatta bir keresinde İsveç’te yayınlanan –yanılmıyorsam- Mîrkut adlı mizah dergisi Elvis Presley’in aslen Kürt olduğunu, Mardinli olduğunu ve Amerika’ya ailece göç ettiklerini, asıl adının Kerto olduğunu, ama Amerika’ya göçtükten sonra, hasretten dolayı, “Ez li vî serî, tu li wî serî” (Ben bir uçta, sen bir uçta) deyip durduğu için, “Elvis” adını aldığı şeklinde mizahi bir şeyler yazmıştı. Özellikle bizim Mardinli gençlerin ve diğer Kürt gençlerin bu mizahi yazıyı dilden dile böbürlenerek anlatıp durduklarını anımsıyorum. Bu vesile ile Yaşar Abi’nin bu özelliğine değinmeden geçemedim.
 
“Yaşar Abi’nin en çok kullandığı kelimeler nelerdir?” diye bana sorulsa, sanırım “Modern, modernizm, kurum ve kurumlaşma” türünden ya da bu minvalde söylenebileceği ilgili kelimelerdir derim.
 
Çünkü engin tecrübesinden çıkardığı, “Eğer bir millet modern yaşam değerlerini rehber edinmezse, modern olabilmesi çok zordur. Önce aydınların modern değerler bütünlüğünü kabul edip benimsemesi, yaşamına uygulaması gerekir.” Sanırım Kürt aydınları içinde biçim ve öz itibari ile modern dünyanın değerler silsilesini rehber edinen, edinmek isteyen, edinen ve uygulayan ender aydınlarımızdan biridir o. Bundandır ki herkes onun kravatlarını, kravat iğnelerini, gömleklerini, kol düğmelerini, balık zevkini, şarabın hasına olan damak aşinalığını konuşur.
 
Dost sohbetlerinde yakından tanık oldum, Yaşar Abi şunu defalarca tekrarlamıştır: “Falanca kurumun kuruluşunda, koltukların şu markasını beğenip aldırttım.” Bilemem, belki başkası için hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan bu çift laf, benim için son derece anlamlıdır. Bir seçkinci bakış açısıdır. Zaten kurumların inşası seçkin insanların işidir bana göre. Ki Yaşar Abi sadece biçimsel olarak değil mantalite, düşünüş ve yöntemsel olarak da evrensel normları kendine prensip edinmiştir. Bilimsel objektifle olayları izler ve analiz etmeye gayret eder.
 
Doğrusu bu kısacık makalemde benim ana tema olarak işleyeceğim konu, “Yaşar Kaya ve Kürt Kurumlaşması” idi. Çünkü en çok bu yönüne tanığım, bilgi sahibiyim. O, son 16-17 yılda beyin faaliyetinin çoğunu bu konuya hasretti. Birçok Kürt kurumunun en izbe köşe bucağında onun ellerinin, sözlerinin, muhayyelle ve düşünce faaliyetinin izlerini görmemek mümkün mü?
 
Kürt kurumlarının kiminin kurucusu, kiminin yöneticisi, kiminin neferi, kiminin gönüllüsü, kiminin genel başkanlığını yaptı. Azadiya Welat gazetesi ve bombalansa da Özgür Gündem gazetesinde yazdığı makale, deneme, inceleme ve anı yazıları bir gün tarihin henüz çevrilmemiş sayfaları arasından çıkıp “Buradayım” deyip parmak kaldıracaklardır hesap kitap gününde. İstanbul Kürt Enstitüsü’nü Musa Amca’dan kalan o klasik meşin derili takımın birçok koltuğunda silueti duruyor ve enstitünün tozlu arşivlerinde hala resimleri top sakalıyla durmaktadır haber ola! DEP genel başkanlığı, Özgür Politika gazetesi yazarlığı ve sürgünde kurulan ve sonrasında kendisinin de sanırım haberi olmadan feshedilen sembolik Kürt üst karar merci niteliğindeki “Sürgünde Kürt Hükümeti” başkanlığı… Bir de en son kurduğu vakıf…Her biri kendi öz çocuğu kadar aziz ve muhterem.
 
Bu kurumlarda olup biten ve onun modern kimliği ile çelişen gelişmeleri endişe, üzüntü ve kahırla, yakından ve hassasiyetle izlediğine tanık oldum. Bu olumsuzlukları hep anlatır… “Bir gün tarihe not düşeriz” deyip, duruşu gözümün önünde şu an.
 
“Vadimiz”in yaşayan bir sakinini, hem de en önde olanlardan birini Yaşar Kaya’yı anlatmak zor, müşkül bir iş doğrusu. Ama eğer “Yiğidi öldür hakkını yeme” sözünü göz ardı etmeden konuşacaksa insan, ve Ahmed Arif’in dediği gibi “Dostluk da düşmanlık da erkekçe olsun isterim…” ilkesini rehber edinirse o vakit insan bu tür değerlendirmelerde cesaretli davranabilir.
 
Kendi adıma şunu söylemek benim için hiç zor değil: “Bizim Vadi”de aldığım nefis terbiyesi, meşakkat, vicdan sınavı, dert, acı ve hüzün gıdası ile bu vadinin her neferi, her seraskeri kabulümdür. Çünkü onlar “bizim vadinin sakinleri.” Hatta herkesin hoşgörüsüne sığınarak kendi vadimizin sınırlarını “öbür vadi”ye kadar bile genişletme arzu ve hayalimi saklamakta sakınca görmüyor ve izninizle Yaşar Abi’ye “bizim vadinin şövalyesi” deme hakkını kendimde görüyorum.

 05.09.2005-İstanbul